“HIZLI ARAMA İÇİN ETİKETLER”

KİTAP İNCELEMESİ / HERMAN KOCH “AKŞAM YEMEĞİ”

Hollandalı yazar Herman Koch, Burcu Duman’ın özenli çevirisiyle Doğan Kitap’tan çıkan son romanı Akşam Yemeği’nde, iki aileyi şık bir restoranda buluşturuyor.Ve yemeğin asıl amacı ortaya çıktıkça kahramanlarla beraber okurun da midesi bulanmaya başlıyor.

Bazı kitapları okurken, üstelik henüz ortasına bile gelmemişken, kafanızda bir sahne yaratır ve bu sahnede canlandırmaya başlarsınız olan biteni. Akşam Yemeği’ni okurken yer yer bu istek fazlaca kendini gösterdi bende. Polanski’nin beyaz perdeye aktardığı, aslında bir tiyatro oyunu olan Carnage (Acımasız Tanrı)’daki gibi mesela. Veya Dot’un Festen isimli oyunundaki atmosfer gibi. Belli başlı karakterler ve onların diyalogları ve hareketleri üzerinden, tek bir mekânda geçen çetrefilli bir oyun. Kitabı bir an evvel tanıtmaya başlamam gerek, zira ancak bunun sonucunda bana hak verebileceksiniz. (Devam)

HERMAN KOCH’DAN MİDEYE OTURAN BİR AKŞAM YEMEĞİ

Herman Koch’un Hollandalı olmasının altını bir kere daha çizmek isterim, çünkü kitapta da anlatıcı olan Paul –Michel’in sevgi dolu babası ve Claire’in sevgili kocası Paul- yer yer Hollandalılara laf söylemekten geri kalmıyor. Onların yemek yiyişlerinden tutun, Fransa’da ev alıp orada yaşamaya hemşehrilerinin özentiliklerine dek sert gözlemlerini aktarmaktan geri durmuyor. Aslında başlarda sıkıcı bir adam Paul, mutlu bir ailesi, iğnelemekten ve içten içe nefret etmekten kendini alamadığı bir ağabeyi var; Serge. Serge, sade Paul’ün aksine, kendini gösterişi seven, her adımını dikkatlice planlayan bir siyasetçi. Bir sonraki seçimlerde başkanlık koltuğuna gözünü dikmiş, gerek aile yaşamıyla, gerekse dürüst, çalışkan, güleryüzlü, kibar politikacı kimliğinden ödün vermemeye çalışan, ancak asıl karakterini en iyi kardeşinin çözebildiği bir adam. Ve roman, bu iki ailenin, çocukları yanlarında olmadan şehrin en lüks restoranında yiyecekleri yemek ile başlıyor. İlk bölüm; Aperitif.

herman-kitap

Paul’ün şahane bir gözlemci ve iyi bir anlatıcı olduğunu söylemek ve hakkını vermek gerekir. Ne var ki, Koch’un elleriyle yarattığı bu görünüşte sakin, kafasının kıvrımlarında barut parçalarıyla dolaşan adam bazen kantarın topuzunu kaçırarak anlatıyor da anlatıyor. Örneğin; restoranın o gösterişli ancak bir o kadar da her-an-fos-çıkmaya-hazır atmosferini anlatırken bir anda ağabeyinin yemek yeme stiline geçiyor, oradan karısını ne kadar sevdiğine ve hemen ardından oğlunun odasını karıştırma girişimine geçebiliyor. Bir anda ambale olan okur, eğer ufacık bir sabır gösterebilirse o anda, işte sonrasında onu bol sürprizli bir gelişme bölümü izliyor. Sanki esnemek üzereyken biri öyle bir bomba atıyor ki ortaya, açılan ağzınız değil, gözleriniz oluveriyor. Ortaya bir soru çıkıyor:
“Oğlunuz evsiz bir kadını dövüp, yakmışsa ve siz bu olayı bir televizyon programında seyrederken fark etmişseniz ne yaparsınız?”

Üstelik oğul yalnız değil, babanın kardeşinin oğulları da bu işe ortak. Bir nevi Jackass özentiliği de diyebiliriz. Şaşalı yemeklerin, baş garson tarafından küçük parmakla işaret edilerek tek tek açıklandığı bu snob ortamdan bir anda kötü kokulu bir bankamatiğe gidiveriyorsunuz ve restorana tekrar dönüldüğünde emin olun o yemeklerden hiçbiri artık umurunuzda olmayacak. Koch, öyle bir olay örgüsüyle anlatıyor ki olan biteni, her karakterin aslında neden o hale geldiğini bize tablet tablet yutturuyor. Hepsinin bir zamanı var. Ve böylelikle, başlarda “Bu detayları neden Paul’ün ağzından böyle uzun uzun dinliyoruz ki?” deseniz dahi, emin olun romanı bitirdiğinizde havada asılı kalmış bir tüy dahi olmayacak.

Herman Koch photographed at The Empire Hotel in New York City. June 2014.

Roman, yemek ilerledikçe Başlangıç Tabağı, Ana Yemek, Tatlı, Dijestif bölümleriyle devam ediyor ve Bahşiş ile sonlanıyor. Çekirdek ailelerin, sade ya da gösterişli, zengin ya da fakir, akıllı ya da aptal, hiç fark etmez, çekirdek ailelerin kendi duvarlarını ve çocuklarını korumak için neler yapabileceklerini, bu arada da içten içe kendi muhakemelerini nasıl yürüttüklerini sanki siz de o masada oturuyor ve görünmez elinizle bir kadeh -en pahalısından- şarabınızı tutarak dudaklarınıza götürüyormuşçasına yakından takip ediyorsunuz. Ve romanın başlarında Anna Karenina’dan yapılan alıntı yer yer geliyor akıllara: “Bütün mutlu aileler birbirine benzer; her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.”

Ben Herman Koch’u ilk defa okudum. 1953 yılında Arnhem’de doğan Koch, romancı kişiliğinin yanı sıra, öykücü, köşe yazarı, aktör ve televizyon yapımcısı gibi sıfatları da yüklenmiş üstüne. Diğerleri hakkında bir yorum yapamam ancak bu romanını başarılı bulduğumu söyleyebilirim. 2009 yılında yazmış olduğu Akşam Yemeği, Menno Meyjes’in yönetmenliğinde filme çekilecek, 2013’te de gösterime girecekmiş. Yani başta söylediğim –ve umduğum gibi- seyretmek de mümkün olacak bu yemekte olan biteni. Yazarla ilgili son ve önemli bir haber daha, 1-4 Ekim’de İstanbul’da, 4-7 Ekim’de ise Ankara, İzmir ve Mersin’de gerçekleşecek olan Tanpınar Edebiyat Festivali etkinlikleri kapsamında Herman Koch da ülkemize gelecek yazarlar arasında. Yazar, 1 Ekim’de Cezayir Restoran Konferans Salonu’nda, Café Amsterdam: Tekinsiz Aile isimli etkinlikte yer alacak.

İnceleme: Doğacan Doğan

Founder of Elma+Alt+Shift, Creative Partner at Madam Martha UK, Blogger, Painter