Giriş vecizesi
Merhaba, araba testlerinden sorumlu Elma+Alt+Shift yazarı olarak size Renault’nun Meganeomani konseptli (meganomani okunuyor*) sosyal medya etkinliğini anlatacağım. Ama önce Paul Isakson abimize kulak verelim “The magic of social media is not what happens in social media but what happens outside of it, because of it.” Buyrun devam edelim.
Bir Méganeomani yolculuğu
Ozan: Sen mi sürersin ilk, ben mi, nasıl yapalım?
Erdil: Ben bi sürmek istiyorum ya, yolda değişiriz. (Arabaya binerler.)
Erdil: Arabalardan anlar mısın?
Ozan: Arabalardan hiç anlamam, konfordan anlarım.
Erdil: …İyi cevap. (Yola çıkarlar.)
Rotamız İğneada. Pilotumuz Erdil Yaşaroğlu. Faal motorsikletçi. Özel bir mecmuada tavuk çiziyor. Yola çıkmadan GPS aleti Tomtom’u ayarlıyor. Kopilotumuz Ozan Sakin. Emekli reklamcı. Özel bir pastanede kıymalı poğaça olarak çalışıyor.
Aslında biz Renault Mégane test ediyoruz. Her şeyi Proximity ayarladı. Bir blogger etkinliğinin parçası olarak yollardayız. Madem altımızda test arabaları var, madem benzine para vermiyoruz, madem o hafta sonunu şehir dışında geçireceğiz, o zaman gaza basmaktan çekinmiyoruz. Laf lafı açıyor. Erdil bey karikatürist ama kendini işsiz sanıyor. Ozan bey pazarlama iletişimcisi ama kendini blogger sanıyor. Yolda diğer blog şoförlerini görüyoruz. Onlarca Mégane olmuşuz, yollardayız. Arabanın her tarafını kurcalıyoruz. Organizasyon ekibinden Renault Kangoo solluyor bizi, kamerasını görüyoruz, el sallıyoruz. Rotamız aslında Méganeomani konseptinin ta kendisi (meganomani okunur.) Önümüzde şehir dışında geçireceğimiz bir haftasonumuz var.
Çimde emekleyen bebek ve etkinlik özeti
Asfaltta ve çimde emekleyen bebek, Dupnisa mağarasındaki yarasa, akşam yemeğindeki rakılar, hamam ve sauna keyifleri, gece yakılan ateşler…gibi turistik taraflarıyla (teşekkürler tekrar Proximity) vaktinizi almayayım. Çok kısaca bu etkinlik şudur: Ben dahil 20 blogger bol bol Mégane sürdük, bir haftasonunu bu etkinliğe ayırdık. Erdil Yaşaroğlu, Selçuk Erdem ve Kaan Sezyum rehberliğinde 3 grup halinde birer Méganeomani fanzini çıkardık ve bir sosyal medya deneyimi yaşadık. Twitter’dan ve Friendfeed’den, özellikle #meganeomani hashtag’iyle bütün deneyimi takip edebilirsiniz. Ben burada Renault’nun bu sosyal medya deneyimine, işin iletişim yönüne, özellikle de sosyal medya iletişimi yönüne değineceğim.
Güvenlik uyarısı
Baştan şunu belirteyim. Bu alemde iletişimin doğrusu diye bir şey olduğuna inanmıyorum. Sosyal medya pazarlamasının kutsal kitabını yazdım diyen yalan konuşur. Yazılamayacak kadar insani, karmaşık ve değişken bir konu. Ancak doğru örnekleri analiz edebiliriz; dürüstlük, insani olmak, kısa vadeli kâr yerine uzun vadeli iletişim kurmayı düşünmek gibi belli prensipler üzerinden yapılan işleri tartışabiliriz. Bu arada her zaman için kullanıcı, marka ve katılımcı cephesinde elbet bu prensiplere uymayan tutumlar olacaktır. “Marka etkinliğinde bedava yiyip içmişler,” “Düzenlediğimiz etkinlikle kanaat önderi blogger’lara ulaşıp sosyal medyada WOM yarattık,” “Testimi yaparım, bloguma post ederim, tamamen duygusal”
Katıldığım herhangi bir – online veya offline – marka sponsorlu sosyal medya etkinliğinde görmek istediğim şey, markanın insan yüzünü ne kadar gösterebildiğidir. Şu halde Renault’dan Emre ve Cem’le sohbetimdir, katılımcı arkadaşlardan duyduğum Renault Espace’ın insanı ergonomik merkez alan – fiziksel olarak önde 2 arkada 3 kişi etrafına arabayı inşa eden – tasarım felsefesidir. Pilot beyle beraber arabanın 6. vitesi olduğunu keşfedip hız denemesi yapmamızdır. (Jandarma görünce de ani fren denemesi yapmamızdır (!) Akşam yemeğinde herkesin, kendi ismine özel basılmış, kendisine özel bir hikâye anlatan amerikan servisini görünce şaşakalmasıdır.
Bir sohbet konusu olabilmek.
Kanımca, bir sosyal medya aktivitesinin esas amacı budur. Mümkünse özel bir deneyim yaşatarak, sohbet konusu olabilmek. Bu derece değerli bir deneyim yaratabiliyorsanız, bu deneyimi insanlar paylaşmaktan zevk alıyorsa, başarılısınız. Bunu yapmanın yolu da, insanları deneyimin parçası yapmaktan geçiyor. Söylediğim gibi, arabalardan değil, konfordan anlarım. Bu proje vesilesiyle fanzin sayfası olarak bunu yarattığım için artık kafamda araba konforunun ne olduğuna dair bir resim var. Bunu resmedebilmem, insanlara daha kolay aktarabilmeme yarıyor. Karar verme sürecim kolaylaşıyor. Bir çoğumuz “decision making process” dediğimiz şeyin daha fazla rasyonel veriyle kolaylaşabileceğini umuyoruz. Buna da bütün kalbim ve sağ beynimle inanmıyorum. Toyota gibi olan babam bile inanmıyordur. Renault’nun bu aktiviteyle yaptığı budur. Kanaat önderi olarak nitelendirdiği insanlara kanaatlerini oluşturabileceği hikâyeler sağlamıştır. Bunu da samimi ve insani bir şekilde yaptıklarını söyleyebilirim.
Ötesi?
Blogger ekibinden aldığımız resmi olmayan açıklamalara göre onlar da bu deneyimden edindikleri tadı yakın çevreleri ve okuyucularıyla paylaşıyorlar. (Eğer paylaşılmaya değer bir deneyim yaratabildiyseniz, bu zaten klasik bir beklenti.)
Renault ekibinden aldığımız resmi olmayan açıklamalara göre, bu çalışmaları POP’lerde kullanma ihtimalleri var. Dikkat ettiyseniz bu taktikte internet durağı yok, tekrar bakalım sürece: Bir kısım yazarlar fanzin çıkarırlar, (offline aktivite) sonra bu çalışmalar POP haline getirilir ve potansiyel kullanıcılara dağıtılır (offline aktivite.)
Yani, “The magic of social media…”
İyi akşamlar.
Ozan Sakin Online offline kardeştir, aksini diyen kalleştir.