Panasonic, markasının kendisine değil, insanlara ait olduğunu bilen bir yaklaşımla Panasonic: One Winter Five Dreams hikâye anlatımını kurgulamış. Bu projenin alışageldiğimiz klasik pazarlama iletişiminden farkını, ne olmadığını anlatarak göstermek daha kolay: Bu proje, eğer ‘showtime’ mantalitesiyle yapılsaydı, ünlü bir gazeteci blogger seçilirdi. İçerik de en popüler 5 sporcuya dair olurdu. Halbuki durum şöyle: Panasonic, Vancouver 2010 Kış olimpiyatlarını halktan bir blogger’la izliyor.
Panasonic has created this storytelling, which is Panasonic: One Winter Five Dreams, with this thought in mind that brands do belong to people, not to corporations. It’s easier to tell what that project is by showing how it’s different than a classic marketing communication effort: If this project was to be made with a showtime concern, they would have chosen a famous blogger/reporter. The content would be about 5 popular athletes. Instead, here is the situation: Panasonic covers Vancouver 2010 Winter Olympics with a non-famous blogger.
Aralarında 24 yaşındaki Türk artistik patinaj sporcusu Tuğba Karademir‘in de olduğu bu 5 sporcunun her birinin ayrı bir hikâyesi var. Bu hikâyeler sporcuların kendi ağzından yazdıkları yazılarla anlatılıyor. Belki Tuğba’yı veya diğer sporcuları, onların bloglarına bırakacağınız yorumlarla desteklemek istersiniz.
These peculiar athletes, including a 24 year old Turkish figure skaterTuğba Karademir, covered by this blogger are chosen among 5 different countries. Here’s the crucial point: They all have a story and these are told in a very humane language by these athletes’ own posts.