Bir sene içerisinde Akbank’ın imaj, kredi kartı lansman/imaj reklamlarının her türlü iletişimine şahit olduk, Prodüksiyon bütçelerinin milyon dolarları aştığı bu kampanyaların ortak noktası ise daha önce gördüğümüz, bildiğimiz, aşina olduğumuz yurtdışı menşeili birçok reklam kampanyasıyla ciddi benzerlikler taşımasıydı. Buna en son örnek ise Akbank’ın yeni kredi kartı Wings ile AkSigorta reklamları. Ama tabii ki bu sene içerisinde tartışılan iki farklı kampanya daha vardı.
Bunlardan biri Akbank’ın imaj kampanyası. Yorum Publicis imzası taşıyan kampanya özellikle bloglarda, internet sitelerinde ve bazı yayın organlarında tartışıldı, eleştirildi. Daha önce birçok benzerini gördüğümüz bu büyük prodüksiyonlu kampanyanın ‘kör göze parmak’ misali nasıl onaylandığı, ajansın bunu nasıl yaptığı, etik değerler, alıntı, intihal vs. gibi yoğun bir şekilde tartışıldığı bir dönemde, Yorum Publicis’in bunu ‘bir teknik olarak’ kullandıklarını belirtmesi tartışmaların azalmasına değil, daha da çok alevlenmesine sebep oldu. Sonuçta ortada birbirinin aynı işler vardı ve bunu ‘teknik’ olarak adlandırmaları ajansı komik duruma düşürmüştü. Ama yine de yapanlar işi sahiplenmiş gibi görünüyordu, sonuçta herkes tarafından konuşulan bir iş yapılmıştı. Röportajlar yapıldı, gülümseyen vesikalık fotoğrafların altında işi yapanların sözlerine yer verildi, çok çalışıldığı, çabalandığı, sabahlanıldığı, koreografilere bile karışıldığı (!) gibi işlerinin çok zor ama bir o kadar da eğlenceli olduğu belirtildi vs.
Akabinde bir kampanya daha ortaya çıktı: Akbank Neo… Bu kampanyadan önce, Altın Aslan ödüllü, yaratıcılığın sınırlarını aşan, PSYOP‘un yarattığı muhteşem Coca Cola dünyasının global reklam kampanyası başlatıldı. Ondan öncesinde ise dahi Tim Burton’ın 2005 yapımı Humpa Lumpa’lı Willy Wonka‘sı vardı. Peki bu iki farklı sektöre ait başarılı yapımların yaratıcılarıyla; üzerinde aylar, yıllar süren bir çabanın olduğu, sadece reklam sektörünün üstüne kayıtlı olmayan ‘yaratıcılık’ kelimesinin (Coca Cola’nın sadece bir reklam değil, animasyon harikası olduğunu unutmayın) tam olarak uygulandığı bu ‘şaheserler’in orasından burasından alıp, uygulayıp, biraz stilize edip müşteriye yeniymiş, farklıymış, ilkmiş gibi sunan reklam yaratıcıları arasında ne gibi bir ilişki olabilir? Akbank’ın yukarıda anlattığım reklam filmiyle, Akbank Neo reklam filminin arasındaki bariz benzerlik nedir peki? Tabii ki, ikisinin de orijinal olmaması. Tabii ki ‘yaratıcı’ kelimesinin (her ne kadar artık bu kelimeden bıksam da) aslında farklı anlamları olduğunun ortaya çıkması. Benzerlikler saymakla bitmez.
Sonra ne oldu? Yorum’dan başka ajanslar da Akbank’ın başka kartlarına yine aynı mantıkla fimler çekildi. Virüs gibi yayılan bu esinlenme, oradan buradan apartma furyasına (her ne kadar zaten birçok işine şüpheyle yaklaşsam da) Rafineri ve Ultra katıldı.
Wings ve AkSigorta reklam filmleri… Filmin buradaki yorumlarına mediathink’te çıkan Wings haberini eklemiştim bugün. Zaten Beatles‘ın klibinden yola çıkılarak yapılmıştı bu film. Her şey tamamdı. Klip müşteriye gösterilmişti, müşteri klibi beğenmişti, yurtdışı planları yapıldı, paralar harcatıldı, güzel de bir tatil yapıldı ve ortaya imitasyon Beatles klibi şeklinde bir kampanya filmi çıktı. Her şey harikaydı, çünkü ortada sadece prodüksiyonun döktüğü ter vardı, ajans ise terini Brezilya’nın hoş bir saunasında atmıştı zaten.
Diğer filmi ise zaten kim bilebilirdi ki? Sci Fi Channel‘ı herkes bilmez, adamların çok başarılı ‘promo’ filmleri de var, oradan en uygunu bulundu mu prodüksiyonunu yapmak kolaydı. Yapıldı. Yine ve yeniden bir işin reprodüksiyonuna şahit olunmuştu. Ve Kristal’e bir adım daha yaklaşılmıştı.
—
Akbank son bir yılda hep bunlarla anıldı. Varolan işlerin imitasyonlarıyla. Yatırılan milyonlarca dolar, çıkan işlerin daha önceden yapılmış birçok işin taklidi olmasını önleyemedi. Akbank bu kadar parayı imajını tazelemek için değil, aksine imajını lekelemek için vermiş gibi. Hem ajansların, hem de bankanın bu denli kolaycılığa kaçıp, taklit işler yapması Akbank’ın ileride iyice yıpranacağı aşikar kurum kimliğine darbe vurmakla kalmayıp asıl darbeyi reklam sektörünün yiyeceği düşünülebilir.
—
Mimar Sinan’dayken ustalardan eskiz çalışmaları yapardım. Elimi çok geliştirmişti bu. Bu eskiz çalışmaları, tekniğimi geliştirmeme yardımcı da oluyordu. Ama sonuçta bundan ticari veya maddi bir şey kazanmıyordum, sanatçıya saygısızlık değil aksine onun resmini yaparak büyük bir mutluluk ve haz duyuyordum. Ve soranlara ise işte bu iş, şu sanatçının resmi diyordum, bilenler zaten anında söylüyordu. Reprodüksiyon çalışıyordum kısacası. Yani birebir çiziyordum. Orasından burasından ‘esinlenip’, küçük küçük parçalar alıp, değiştirip bu benim eserim demiyordum. Ben böyle bir ‘terbiyeden’ gelmiştim. Ve ben hep bu terbiye üzerinden işimi yapmaya söz vermiştim.
(Wings görseli Bigumigu‘dan.)