“HIZLI ARAMA İÇİN ETİKETLER”

Doğan görünümlü Şahin


Pürüzsüz, neredeyse bembeyaz bir boyna sarılmış, gri-siyah muhteşem küçük eller. Tertemiz bir lay-out, harika bir renk dengesi ve kompozisyon, başarılı bir fikir. Sanat yönetiminin bu kadar başarılı olduğu ilanlar (özellikle ülkemizde) çok da fazla değil. Ama Alice/BBDO İstanbul’daki yaratıcı grup bunu başarmış görünüyor. Özellikle (belki sanat yönetmeninin eseridir, bilemiyorum) fotoğrafı bu kadar başarılı gösteren, rötuşta bu kadar ince çalışma yapan uygulamacılara rastlamak zor. Ama bunca artı yanlarının dışında, böyle başarılı bir ilanda ilk bakışta görülmeyen ama sonradan düşünüldüğünde ortaya çıkan bir durum var. Ya da bir soru bu… Nasıl yani?

Hand-an, yani Handan Apaydın. Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik bölümünden mezun olmuş. Sonra grafik eğitimi almış. Birçok belli başlı ajanslarda çalıştıktan sonra kariyerini değiştirip başka bir mesleğe yönelmiş: Cam tasarımcılığı. Ünlü Alman cam sanatçısı Michaelle Moller’dan ders almaya başlamış ve sonunda kendi atölye-mağazası hand-an’i kurmuş…
Elmas, pırlanta, zümrüt, yakut. Bunların hepsi değerli taş. Ve özellikle elmas Afrika’daki zengin madenlerden Afrikalılar tarafından gayet zor koşullar altında çıkartılır. Hatta çalışanların üstünde elmas tozu ya da buna benzer şeyler kalmaması için en son noktalarına kadar aranırlar ve hatta bulunursa elleri dahi kesilir. Yani sonuçta orada çalıştırılan işçiler (bunlara çocuklar da dahil) çok zor şartlar altında çalışır ve bunun için de çok cüzi miktarda ücret alırlar.
Bunların hepsini bir kenara bırakalım (mı?) ve asıl konuya gelelim. Hand-an (eğer markaysa), bu marka için yapılan bu ilan doğru bir ilan mı? Hayır. Çünkü Hand-an, yani Handan Apaydın bir cam tasarımcısı. Yani camı kullanarak farklı tasarımlar yapan bir takı tasarımcısı. yani bir mücevher tasarımcısı ya da üreticisi değil, yani bu ilanın bahsettiği gibi bir marka değil… Yani bu ilan gerçekten de neyi anlatıyor? Hand-an’ın değerli mücevherlerini mi, insan işçiliğinin değersiz olmasını mı? Markanın değerini abartarak, cam takıların en az elmaslar kadar değerli ve muhteşem olmasını mı? Abartı, reklamda her zaman olan, olması gereken ve ilgi çeken bir yaklaşım. Ama bu kadar abartıyı (abartıya bayılsam bile) çok fazla buldum. Ödül almak uğruna bir şeylerin yitirilmesi, bazı değerlerin alaşağı edilmesi (-ki birçoğunu saçma bulurum), bir reklam çalışanı olarak böyle başarılı uygulanmış bir ilan karşısında rahatsız olmama yetti.
Kaynaklar: Selim Tuncer
Marketing Post

Founder of Elma+Alt+Shift, Creative Partner at Madam Martha UK, Blogger, Painter