Engin Ardıç’ın reklamcılarla ilgili olan bir yazısı. Kesinlikle çok doğru tespit ve gözlemlerde bulunmuş.
“Bugün perşembe de oradan aklıma geldi… Bir reklam var hani, kız çocuğa
hafta sonu sinemaya gidelim diyor da çocuk kızı ille de perşembe günü
götürmekte direniyor. Meğerse perşembe günleri belli bir cep telefonunu
kullanana özel bilmemne indirimi varmış. Çocuğun adı Berkalp.
‘Peltek e’ sesi kullanan kızın adı belli değil.
Genellikle Tuğçe ya da Pelinsu çıkar, oğlan da ya Cenk, ya Berk, ya da anası
babası faşo eğilimliyse Boğaç, Batuhan, Doğukan falan. (Bir de, dans
grubunun adını bilemediği için kıza rezil olup ‘kendi kendini bitiren’
Toygar var.)
Tüketici kitlede belli bir ‘alafrangalık’ öngörülüyor, varsayılıyor.
Oğlanlarla kızların hepsi Kemalist maşallah… Bunlar Onuncu Yıl Marşı’nın,
güzel Ankara sokaklarında dolanan Bekir Coşkun gibi, Cemal Reşit bestesi
‘aslını’ mırıldanmıyorlar, Kenan Doğulu tarzı ‘disko versiyonunu’ tercih
ediyorlar. Kafaları azıcık politikaya bassa, Ernesto Che Guevara türküsünün
de Nathalie Cardone çeşitlemesini sevecekler, zım çaka çaka çak çak…
Oysa, saftırık yeniyetmelere mal satmaya çalışanlar o malları Hamdullah ile
Aleyna’ya pazarlamayı deneseler parayı katlayacaklar, farkında değiller!
Bana bu ‘adolesan’ uygarlığından sıkıntı geldi.
Her şey ya kadına, ya da yeniyetmeye yönelik. Basını da, televizyonu da.
Çünkü ‘demografik piramidin’ tabanı çok şişti, genç nüfus amansız bir
çoğunluğa ulaştı, bütün medya da, başta gazete ekleri ve gecekondu
eğlenceleri olmak üzere ‘kadın dalkavukluğuna’ soyundu. Edebiyat da böyle,
yarım eğitimli ve yarım akıllı kızlara mal satmaya yönelik üretim yapan ‘aşk
yazarları’ ve ‘aşk gazetecileri’ türedi…
Apışaranın tüylerini neyle ve nasıl dökeceğin beni hiç ilgilendirmiyor
bacım! Zayıflamak için hangi yoğurttan kaç kaşık yiyeceğin de… Baharda
uçuşan kelebeklerin sende ne gibi heyecanlar uyandırdığı benim sorunum
değil…
Filmler de öyle, üretici uyanıklar ya lise öğrencilerine musallat olan
birtakım ‘cırmıkçı’ sapıklarla korkutmaya çalışıyorlar gençliği, ya da beyaz
atlı prenslerin beyaz arabalı prenslere dönüştükleri Külkedisi masallarıyla
kızları gıdıklamaya…
Reklamlarda, ya son bisküvitini yediği için konuştuğu çocuktan ayrılan
şabalaklar, ya da cebinden çıkardığı balbademli çubukla kızları kesen
hamşolar… Meyankökü şırasının şişesini kafasına dikip topa daha iyi vuran
toraman oğlanlar…
Bunların hayatlarında gazoz ve gofretten başka şey yok mudur?
Eh, bir de cep telefonu tabii.
Fakat bana, uçaktan atlamaya korkan şişman eşcinselden de sıkıntı geldi
artık.
Gerçi Oray Eğin daha iyi bilir ya, bütün bu zevzekliklerden bencileyin
sıkılan bir Amerikan yönetmeni, ‘yeter artık’ anlamına gelen bir film
yapmıştı: ‘Not Another Teen Movie, Please!’
Çünkü hepsi birbirine benzeyen beyzbol şapkalı, abullabut yürüyen ve donu
düşük oğlanlarla, sarışın, besili ve boş boş bakan kızlar teslim almışlardı
sinemayı…
Biz de artık yeni bir fındıklı çubuk reklamı istemiyoruz. Çikolatayı susama
bandırarak mı satıyorsun yoksa fıstığı içine bütün bütün mü
yerleştiriyorsun, bana ne be?
Fakat kaçamıyoruz, zorla karşımıza çıkıyorlar, evimize dalıyorlar, düğmeye
basana kadar bile bizi yormayı başarıyorlar.
Yirmi birinci yüzyıl, elektronik devrimiyle geldi ama, iyice
aptallaştırılmış, bön bir gençlik kitlesiyle de geldi: Çığırından çıkmış,
gemi azıya almış vahşi kapitalizmin istediği örnek tüketici! Bizim gibi
çıkıntılara bu düzende yer yok, eh biz de gidiyoruz zaten, yirmi yıl kadar
sonra hiçbirimiz bu dünyada olmayız, siz de iyice sömürürsünüz yeni gelecek
hamşoları.”
Kaynak: Reklam Yazıları