Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tophane-i Amire binası, heykeltıraş Saim Bugay’ın 77. yaş günü anısına “Öyle mi?” başlıklı karma kukla sergisine ev sahipliği yapıyor. 21 Şubat’ta açılacak sergi, sanatçının farklı dönemlerde öğrencisi olmuş 22 kişinin bir araya gelmesiyle yapılanıyor. Profesyonel olarak farklı alanlarda yaşamlarını sürdüren katılımcılar, Saim Bugay’ın yanı sıra Savaş Dinçel, Ferhan Şensoy, Özdemir Asaf, Kuzgun Acar, Neyzen Tevfik, Genco Erkal, Aziz Nesin, Turhan Selçuk, Ara Güler, Erol Günaydın, Fahrelnisa Zeyid, Bülent Ortaçgil gibi iz bırakmış isimlerin tiplemelerini yorumlarken, kavramlar üzerinden günümüze dair saptamalar yapan çalışmalarını da sunuyorlar. Her biri Bugay’ın anısına dair bir anlam içeren, farklı tekniklerde kuklaların sergileneceği sergi, 11 Mart’a kadar gezilebilir.
Katılımcılar:
Aslı Erkmen, Asuman Sübay, Ava Turak, Barış Dinçel, Başak Bugay, Başak Karafaki Köylüoğlu, Başak Özdoğan, Berkay Ateş, Berkay Köylüoğlu, Çağdaş Yazgan, Çağla Tulukçu Arkman, Deniz Orhon Kurdak, Ebru Öztaylan, Ela Aydemir, İsmail Hazır, Leyla Gezen, Müge Berkay, Ömür Cansen Kökeş, Özge Çekmez, Savaş Özdemir, Sedef Kermen, Şeyda Hacızadekordlar
Sergi Metni
“…Çocukken en çok istediğim bir kemanımın olmasıydı. (…) Almadılar, ben de keman yaptım kendime… Düşün, dört yaşında çocuk nasıl keman yapabilir? Tahtadan keman… Teller gererek, bilmem ne yaparak… At kuyruğundan yaylar yaparak… Ses çıkmadı sonuçta. Ama ben yontuyorum işte…”
Saim Bugay gibi Türk heykelinin önemli bir ismi neden kukla sergisiyle anılır? Saim Bugay kukla sanatçısı değildir ama onun yolunu kuklayla kesiştiren ve nihayet ülkemizde bir ilk olarak Kukla ve Gölge Oyunları Sanat Dalı’nı kurmasıyla sonuçlanan sebepler vardır. Her şeyden önce onun yaşama ve üretme prensibine bakmak yeterince açıklayıcı olur aslında: Aklın tekerleğini kullanarak ve oynayarak üretmek.
Bu “oyun oynama” meselesi basit görünse de onun sanatında çok önemli bir yer kapsar. Çocuk gibi, keyif alarak, keşfederek, “mış gibi” yaparak üretmek ve sonuçta izleyiciyi de duruma dahil ederek bu süreci sonsuz kılmak… Sanatçı nitekim özellikle son dönem çalışmalarında izleyiciyi bir yerde heykel üzerinde söz sahibi kılmış, onunla oynatmış, hareket ettirtmiştir.
“Şimdi, öyle laflar var: ‘Ben kendim için yapıyorum.’ Hayır, ben kendim için yapmıyorum. Yani birilerine bir şey söyleyebilmek, anlatabilmek için, seçtiğim kavramı başkalarına söyleyebilmek için yapıyorum” diyen sanatçı için, kukla, aynı zamanda söz söylemenin, düşündürmenin keyifli bir yoludur da. Saim Bugay’ın sanatında biçim ve fikir olarak heykel ve kuklanın buluşma noktaları böyle özetlenebilir.
Yanı sıra “hayatın gerçekleri”…. Saim Bugay’ın doğrucu duruşu, siyasi kimliği, çağının önünde duran farkındalığı, sanatçı bilinci, O’nu pek çok kez sistemle çatıştırmış ve haklı terklere sebep olmuştur. Heykel bölümünde başlayan akademi yolculuğu da nihayet “onuncu” köyde; Sahne Dekorları ve Kostümü Bölümünde son bulmuştur. Öğrencilerine ve akademiye olan tutkusu (iyi ki de) ömrünün son zamanlarına kadar bu bölümde hocalığını sürdürmesini sağlamıştır.
Bu sergi, Saim Bugay’ın öğrencisi olmuş, sohbetine konuk olmuş, gönül bağı kurmuşların buluştuğu bir sergi oldu. Onu tanıyan pek çok kişi atölyesine oyuncak götürürdü. O da ziyaretçilerine, çalışma masasının arkasında biriktirdiği oyuncaklarının marifetlerini göstermeye bayılırdı. Bugün Saim Bugay’ın anısına, onun karakterine uygun: eğlenceli, samimi, sahici bir sergide bir araya getiriyoruz “oyuncaklarımızı”.