Ben reklamcılığa büyük bir iştahla başladım. Başlarken ise çok fazla hayal kurdum. Tabii ki ödüller de bu hayallerin bir kısmını oluşturdu. Hayallerimin geri kalan kısmına, bu yazıda girmeyeceğim… Büyüklerimizden dinlediğim kadarıyla, ödüllerle ilgili ulaştığım sonuç şuydu: “Newton için kafasına düşen elma neyse, Türkiye’nin reklamcılık dünyası için ‘Kristal Elma’ o.”
Manajans / JWT, benim reklamcılık hayatımın ilk durağı. Dolayısıyla ‘Kristal Elma’nın günümüzde ulaştığı nokta, benim için gurur verici. Sonuçta Eli Acıman, ‘Kristal Elma’nın ağacını diken, tohumunu toprağa gömen kişiydi. Her ne kadar kendisiyle tanışma fırsatı bulamamış olsam da; o ruhun bir parçası gibi hissetmek, o ağacın bir yaprağındaki kılcal damar olmaya çalışmak gurur verici.
Bugün, bu festivalin kapılarından içeri ilk adımımı attım. Festival alanında, bir gözlemci için farklı önem düzeylerinde bir sürü tablo çok net bir şekilde sergileniyordu. Fakat; bence en önemlisi; Türkiye’deki reklamcılığın tüm zamanlarını ilgilendiren, biraz da vahim bir tablo. Bilmiyorum fark ettiniz mi, ama festival alanında iki farklı topluluk var. Çimenler ve ötesinde takılan üniversiteli öğrenciler, yani reklamcılığın ‘geleceği’; ve restoranlar tarafında takılanlar, yani reklamcılığın ‘geçmişi ve şimdisi’.
Biliyorum, bir klişedir geçmiş-bugün-yarın arasında kurulan köprüler. Ama bu klişenin gerekliliğini hiç bu kadar net görmemiştim. Bu sebeple, hepimiz için bu klişeyi büyük bir zevkle ve istekle (aynı zamanda üzüntüyle) kullanacağım:
HEPİMİZ İÇİN, ZAMANLAR ARASINDA KÖPRÜLER KURMAMIZ GEREKİYOR.
Çünkü, bundan 10-15 yıl sonra, eğer işler böyle giderse, restoranlar tarafında oturacak olanlar onlar. Benim isteğim ise şu: hayatın her alanına büyük bir iştahla saldıran, nefret ettiğimiz her mecrada kontrolü ele geçirmiş olan ‘hiyerarşi’ ve ‘benmerkezcilik’, hiç değilse bu festivalde ortadan kalksın.
Tam olarak bu sebepten dolayı, onlara tek bir soru sordum ve bir şeylerin bir yerlerden başlamasına önayak olabilmek için onlara kulak verdim. Çünkü bence bugün duyduğum en değerli sesler, onların hayat dolu sesleri. Bugün hissettiğim enerjilerin en güzelleri; onların umutla beslenen, bitmek tükenmek bilmeyen enerjileri. İşte kanıtı:
Ben: Reklamcılık dünyası sizi neden kabul etsin?
Onlar: Çünkü biz geleceğiz. Bizler dokunulmamış beyinleriz. Evrilmek istiyoruz. Yönlendirilmek istiyoruz. Buna, verimli olabilmek için ihtiyacımız var. Anlaşılmak istiyoruz. Anlaşılıp hayata dokunabilmek istiyoruz. Yapabileceklerimizi yapmak istiyoruz. Sömürülmek değil, hak etmek istiyoruz. Aslında tüm insanlıkla aynı şeyi istiyoruz. Çünkü biz bunu hak ediyoruz. Sektörde kemikleşmiş büyüklerimizle aynı haklara sahip olabilmeyi hak ediyoruz.
Kalıplaşmamış bakış açılarımızı kullanmak için can atıyoruz. Gençleriz bizler, geleceğiz. Hem ajanslarımız, hem sektörün dünyadaki yeri için umuduz bizler. En büyük isteğimiz de, sorumluluğumuz olarak gördüğümüz ‘Türkiye reklamcılığını dünyada hak ettiği yere getirmek’ hayalimizi, gerçeğe dönüştürecek fırsatı elde etmek…
Yazı: Onur Fahri Sekendur