Söze neresinden başlasam bilemiyorum fakat şu su götürmez bir gerçek ki 28. kez düzenlenen Kristal Elma Festivali’nin tüm panel ve oturumları dahil olmak üzere salonu hınca hınç dolduran tek isim -fiziki olarak salonda olmamasına rağmen- Nobel ödüllü bilim adamı Aziz Sancar oldu.
Oturum ilk olarak gazeteci Nebil Özgentürk’ün çekmiş olduğu Aziz Sancar belgeseliyle açıldı. Bu belgeselin bas bas bağırdığı tek şey vardı: Çalışmak, çok çalışmak ve daha çok çalışmak. Aziz Sancar’ın çocukluğundan başlayıp eğitip hayatına, oradan doktorluk ve Amerika macerasına uzanan bu belgeselde O’nun ne kadar vefalı ve çalışkan bir insan olduğuna tanıklık ettik. Oturuma, Amerika’da kurmuş olduğu Türk Evi’nden video konferans ile bağlanan Aziz Sancar’ın arkasında hepimizin kahramanı olan biri vardı, Mustafa Kemal Atatürk. Her başarılı insanın merak edilen bir rol modeli vardır, Aziz Sancar’ınki de Atatürk’müş. Öyle büyük bir Atatürk ve vatan sevgisi var ki aldığı Nobel Ödülü’nü Anıtkabir’e armağan ediyor. Atatürk’e ve Atatürk’ün silah arkadaşlarına, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlara vefa borcunu ödeme fırsatı bulduğu için Allah’a şükrediyor ve tekrar sözlerine ekliyor: “Benim bu vatan sevgim olmasaydı buralara ulaşamazdım. Çocuklarınıza hem çok çalışmayı hem de vatan sevgisini öğretin.”
Ardından babasından bahsetti Aziz Sancar. O’nun küçükken örnek aldığı rol modeliymiş. Çok çalışırmış, durmadan çalışır ve kalabalık ailesine bakarmış. Tatil bile yapmadan sürdürdüğü bu inanılmaz çalışkanlığının altında babası yatıyor yani.
Nobel almasının ardından Amerika’ya döndüğünde yine asla tatil yapmıyor ve çalışmalarına devam ediyor. DNA’nın Piri Reis Haritası’ını çıkarıyor. Bu haritanın yarısını daha önce yayımlamış. Kalan kısmını da henüz tamamlayabilmiş. İnsanlar cüzdanında sevdiği insanın fotoğrafını saklar, o ise DNA modelini saklıyor. Bu haritanın kanser tedavisine büyük katkısı olacağını söylüyor, buluşlarının insanlığa faydalı olmasını dilediğini de ekliyor.
Çapa Tıp Fakültesi’ni birincilikle tamamladıktan sonra memleketine dönerek 5 sene doktorluk yapıyor Aziz Sancar ve bu süre içerisinde hastaların ilaçlarını bile kasabadaki eczaneden kendisi satın alıyor. Köylüleri ona “Şifacı” diyorlar, köyüne de vefa borcunu ödemeden gitmiyor Amerika’ya.
Amerika’ya gittikten sonra sayısız makale yazıyor, dur durak bilmeden laboratuvarda çalışıyor. Kendisi Amerika’ya gittiği ilk dönemde çok zorlandığı için kendi kültüründen, ailesinden ve insanlarından uzak kaldığı için ilerleyen yıllarda burada Türk Evi açıyor. Kendisinin çektiği sıkıntıları eğitimi veya çalışmaları için buraya gelen diğer Türkler yaşamasın istiyor. Şimdi daha geniş çaplı bir projesi var. Daha büyük ve kapsamlı bir Türk Evi. Bizden bir arzu ve isteğiniz var mı, diye soruyoruz salondaki gençler olarak. Bu ev için devletin desteğini istemiyor (Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, gereken yardımı yapabileceğini söylemiş). Aziz Sancar istiyor ki Atatürk nasıl milletle beraber el birliğiyle kurduysa bu cumhuriyeti, bizler de el birliğiyle ne kadar olduğunu düşünmeden yardım ederek destek olalım bu projeye. Yakın zamanda bununla ilgili bir proje yürütülecek diye umuyorum, festival yürütücüsü Ömer Erdem bunun sözünü veriyor.
Başarısındaki sır sorulduğunda Sancar, “Birincisi çok çalışmak, ikincisi çevrenizde konunuzla ilgili olayları takip etmek, üçüncüsü en yeni teknolojiyi bilip kendi işinizde uygulamak. Benim başarımın adımları bunlardır” dedi.
Son olarak Nebil Özgentürk’ün sormuş olduğu “İçinizde ukde kalmış, bunu da hayatımda yapamadım dediğiniz ya da yapabilseydim dediğiniz bir şey var mı” sorusuna Aziz Sancar; “Hayatımda Nobel dahil bütün bilimsel başarılarımı, her şeyimi Türkiye’deki barış için verirdim. Barışı sağlamanın bir yolu olsaydı yapardım, eğer onu başarabilseydim Nobel’den de vazgeçerdim. Nobel’i vermeye hazırım yeter ki ülkeme barış gelsin. Kafamı yoran üzen hep bu olmuştur. Türkiye’de terörün bitmemesi içimde ukde” yanıtını verdi ve yarım saat önce almış olduğumuz Yenibosna patlaması haberinin üzerine bizler Aziz Sancar’ı göz yaşlarımızla ayakta alkışlayarak uğurladık.